Editör: Ersoy Özdem
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Akşener, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya sert tepki gösterdi ve Hitler’e benzetti.
Konuşmasına İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği hastane saldırısına değinerek başlayan Akşener, “Bu saatten sonra, katil Netanyahu için, söylenecek hiçbir söz kalmamıştır. O, 21’inci yüzyılın, yeni Hitler’idir. Holokost’u yaşamış bir halkın, yüz karasıdır. Zaman farklı, zihniyet aynı zihniyettir. Derhal yargılanmalıdır.” ifadelerini kullandı.
İŞTE AKŞENER’İN KONUŞMASI:
Aziz milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler, kıymetli basın mensupları;
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Aziz milletim;
Dün akşam, Gazze’den gelen bir haberle sarsıldık.
Yaşadığı terör saldırısından sonra,
Teröre karşı savaş iddiasıyla, yola çıkan İsrail’in;
sivilleri bile hedef alabilen, gaddarlığı,
dün gece Gazze’de, bir hastaneyi bile bombalayacak kadar alçalmış,
ve terörizme dönüşmüştür.
Evet, değerli dava arkadaşlarım.
Bunun adı, düpedüz terördür.
Çünkü devletler, hastane bombalamaz.
Devletler, sivilleri hedef almaz.
Dün gece, tüm insani değerleri, hiçe sayan,
artık alçak bir mezalime dönüşen bu eylemler;
Teröre karşı savaş değil;
Bizzat Netanyahu terörüdür.
Dün gece yaşananlar, tarihi bir ibret vesikasıdır.
Dün gece yaşananlar,
1938 yılı Almanya’sında yaşayan Yahudilerin,
bir soğuk kasım akşamı yaşadıklarının,
günümüzdeki gölgesidir.
Hitler canisinin, Kristal Gece Komplosu’nun,
mağduru olan bir halkın lideri;
bugün çıkmış, yeni bir kristal gecenin, faili olmuştur.
Önce çıktılar;
“Hastaneyi Hamas bombaladı, biz yapmadık.” dediler.
Kimse bu yalana inanmayınca;
Bu sefer de, “İslami Cihad Örgütü’nün attığı füze, yolunu şaşırdı.” diyecek kadar alçaldılar.
Bu saatten sonra, katil Netanyahu için,
söylenecek hiçbir söz kalmamıştır.
O, 21’inci yüzyılın, yeni Hitler’idir.
Holokost’u yaşamış bir halkın, yüz karasıdır.
Zaman farklı, zihniyet aynı zihniyettir.
Ve derhal yargılanmalıdır.
Bölgemiz ve 21’inci yüzyılın dünyası,
bu katıksız barbarlığa, daha fazla sessiz kalamaz.
Medeni değerleri savunduğunu iddia eden her ülke,
Her uluslararası örgüt,
Her insan,
Bu vahşete karşı, tutum almalıdır.
Yoksa, savunduğunu iddia ettiği değerleri, inkar etmiş olur.
Dün, Hitler’in Çekoslovakya’yı işgaline ses çıkarmayan,
Rusya, Fransa ve İngiltere yönetimleri;
nasıl ki, halklarının, acı bedeller ödemesine sebep oldularsa;
bugün de, bu zıvanadan çıkmış faşiste, dur diyemeyen bir dünya,
yeni ve ağır bedeller ödeyecektir.
O nedenle, buradan, tüm dünyaya,
bir çağrıda bulunuyorum:
Kafaları kuma gömmenin zamanı, artık geçmiştir.
İçinde Filistinlileri barındırmayan, demokrasi ahkamları üzerinden,
mağduriyet üretme çabalarının vadesi, artık dolmuştur.
Dünkü büyük soykırımın, acıları üzerinden,
bugünün terörünü, aklama ikiyüzlülüğü de,
artık bayatlamıştır.
Vakit artık, çok geç olmadan, bu gidişata dur deme vaktidir.
Vakit artık, sağduyu ve vicdanı, hakim kılma vaktidir.
Vakit artık, vahşete son verip, adaletin ve hukukun önünü açma vaktidir.
Yaşananlar, dünya kamuoyu için, büyük bir sınavdır.
Ya bu acılardan ders alıp, yaraları saracağız;
Ya da Ortadoğu’nun, bir acı ve gözyaşı coğrafyası kalmasına göz yumacağız.
Ya vicdanda ve adalette birleşeceğiz;
Ya da, bir daha birleşmemek üzere, nefretle ayrışacağız.
Ya bu sınavı geçip, insani değerleri, dünyada hakim kılacağız,
Ya da sınıfta kalıp, zulmün hüküm sürdüğü, yeni bir dünyaya, boyun eğeceğiz.
Aziz milletim;
Her gün, yeni bir olayı,
ya da, yeni bir açıklamayı tartışıyoruz.
Her gün, yeni polemiklere maruz kalıyoruz.
Ama bir konu var ki, aslında hiç değişmiyor…
Ve iktidar da, nedense, hiç bu konuya girmiyor, giremiyor…
O konuda da, elbette ekonomi…
Ekonominin gündemi değişmiyor ama;
üzerimizde yarattığı yıkım, her gün büyüyor, derinleşiyor.
Geçim sıkıntısı, her gün daha da artarak büyüyor.
“Ekmek, aslanın ağzında yatar, midesinde biter.” derlermiş…
Ama artık o aslan, ağzı da, midesi de boş geziyor.
Enflasyon ve hayat pahalılığı,
Ülkemizdeki ailelerin, her bir ferdini, ayrı ayrı etkiliyor.
Özellikle çocuklarımız, derinleşen yoksulluğu, daha fazla hissediyor.
Çünkü okullar açıldı.
Bir yandan, kitap, defter masrafları;
Diğer yandan da, giyim, kuşam, servis masrafları derken;
ailelerimiz günden güne, çıkmaza sürükleniyor.
Değerli dava arkadaşlarım;
Temmuz ayında, büyük gürültüyle yapılan maaş zamları, eriyip gitti.
Kış, kapıya dayandı.
Artan fiyatların yanına, bir de, ısınma masrafları eklenecek.
Üstelik dünya yine, savaşla karşı karşıya.
Yani bu ne demek?
Bu, enerji fiyatları, daha da artacak demek.
Hızla yükselen enerji fiyatları da,
bizim için, hem zam, hem de cari açık demek.
Biliyorsunuz, daha yeni,
motorine, 2 lira 23 kuruş zam geldi.
Tabii ki sırada, benzin zammı var.
Seçim öncesi verilen müjdeler,
yapılan açılışlar,
söylenen büyük sözler, hala hafızamızda.
Ama ne hikmetse, maalesef milletimizin payına,
zamdan başka bir şey düşmüyor.
Aslında, Ak Parti iktidarının, ekonomideki yönetim anlayışı,
ağustos böceğiyle karıncanın, hikâyesine benziyor.
Bu arkadaşlar tabii ki, hikayedeki ağustos böceği oluyorlar…
Tıpkı ağustos böceğinin, yaptığı gibi;
küresel ekonominin, iyi olduğu günlerde,
har vurup, harman savuran;
“İtibardan tasarruf olmaz.” diye diye, israfın zirvesine çıkan;
bu sırada da, ülkemizin ihtiyacı olan yatırımları yapmayan;
ve hatta, elde avuçta ne varsa, satıp savan Ak Parti;
gün gelip, koşullar bozulduğunda da,
kapı kapı dolaşıp, yardım istiyor.
Doğrudur.
İktidarın yaptığı, vahim hatalardan ötürü;
ekonomimizin, acil olarak, kaynağa ihtiyacı var.
Bunu herkes, çok iyi biliyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de,
ilk göreve geldiğinde, gerekli parayı bulmak için,
Sayın Erdoğan’la birlikte, soluğu, Körfez ülkelerinde aldı.
Sonrasında, Amerika’ya ve İngiltere’ye de ziyaretler yaptılar.
Ne diyorlardı?
50 milyar dolar gelecekti değil mi?
Peki ne oldu?
Ne gelen var, ne de yatırım yapan…
Neden biliyor musunuz?
Çünkü iktidara ve sahip olduğu yönetim anlayışına, güven yok.
Ülkemizdeki hukuka, adalete, demokrasiye, güven yok.
Yıllarca, beceriksiz ellere mahkûm edilen, ekonomi yönetimini,
bugün devralan arkadaşların vadesine, güven yok.
E hal böyle olunca da;
Akıl veren, sırt sıvazlayan, “İyi yoldasınız.” diyen çok olur;
ama parasını veren, yatırım yapan, kimse olmaz.
Seçimlerden önce, sırf iktidarları sürsün diye,
elde avuçta ne varsa harcadılar.
Siyasi propaganda uğruna, akıl dışı politikalar uyguladılar.
Sahte bir bahar havası estirmek için,
ucuz krediyle, enflasyonu azdırdılar.
Seçimler bittikten sonra da, vatandaşa dönüp,
“Zaman, kemer sıkma zamanı.” dediler.
Zam üzerine zam yaptılar.
Ekonomiyi soğutup, kaynak yaratmaya çalıştılar.
Nitekim, hâlâ da çalışıyorlar…
Değerli milletvekili arkadaşlarım;
Durum aslında, bu kadar açık ve net.
Ama burada, büyük bir haksızlık,
büyük bir adaletsizlik,
büyük bir vicdansızlık var.
Çünkü seçimlerden önce, servetine servet katanlar ile,
seçimlerden sonra, bedel ödeyenler, aynı insanlar değil.
Ak Parti iktidarı, milletimize kaşıkla verip, kepçeyle alırken,
kendi zenginlerineyse, kepçeyle verip,
kaşıkla almaya devam ediyor.
Emeklimizin, asgari ücretlimizin aldığı maaş,
açlık sınırının altında kaldı.
Çalışan nüfusumuzun, neredeyse yarısı, asgari ücretli.
Yani;
çalışanlarımızın neredeyse yarısı,
açlık sınırının altında yaşamaya, mahkûm edildi…
Milletimiz âdeta, can çekişiyor.
Ama iktidar, kendi elleriyle sebep oldukları enflasyon için bile,
faturayı yine, milletimize kesiyor.
Böyle bir utanmazlık, böyle bir vicdansızlık olabilir mi?
Daha dün meydanlarda, bülbül gibi şakıyıp,
bol keseden, vaatler verirken;
bugün, dut yemiş bülbüle döndüler.
Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta;
emeklimize, 5 bin liralık “ödeme” yapılacağı söylendi.
Şimdi bu arkadaşların, “ödeme” dedikleri, maaş mı?
Değil.
İkramiye mi?
Değil.
Öyleyse nedir?
Belli değil.
Üstelik, bu UFO’ya benzeyen, “tanımlanamayan uçan ödeme”;
“yalnızca bir kereye mahsus olarak” ödenecek.
Aslında söylemek istedikleri şu:
“Biz emeklilere, önümüzdeki seçimler için, para veriyoruz.”
Yani, akıllarınca emekliye,
“yerel seçim sadakası” veriyorlar.
Bu kadar basit.
Üstelik de, bu “ödemeden”,
emekli olup, fiilen çalışmaya devam edenler de,
yararlanamayacakmış…
Şimdi ben de buradan, iktidardakilere sormak istiyorum:
Allah aşkına;
emekli olup da, çalışmaya devam edenler,
acaba keyfinden mi çalışıyor?
Emekli maaşıyla geçinebilseler,
sizce, ikinci bir işte çalışırlar mı?
Böyle bir akıl tutulması olabilir mi?
İşte bu akılsızca hazırlanan,
adaletsiz düzenlemeden faydalanabilmek için;
şimdi emekli çalışanlarımız, belki de, işlerinden çıkıp,
çalışmaya, kayıt dışı olarak devam edecekler.
Devletimiz de, prim kaybına uğrayacak.
Biz bu uygulamada, neye üzüleceğimizi şaşırdık.
Türk Devleti’nin,
emeklisini kayıt dışı ekonomiye itecek kadar,
akılsızca yönetildiğine mi üzülelim?
İktidardakilerin,
seçim uğruna, emeklilerimize sadaka verecek kadar,
şirazeden çıktığına mı üzülelim?
Yoksa;
Emekli çalışanlarımızın, bu paraya,
muhtaç hâle gelmesine mi üzülelim?
Gerçekten ibretlik…
Geçen hafta, bu kürsüden iktidara yaptığım çağrıyı,
bu hafta da, yinelemek istiyorum:
Aklınızı, acilen başınıza alın!
Böyle haksızlık, böyle adaletsizlik olmaz.
Emekli maaşlarını, derhâl, asgari ücret seviyesine çıkartın!
Asgari ücreti de, gerçek enflasyona göre ayarlayın!
Kış artık kapıda.
Milletimizin, yılbaşına kadar dayanacak gücü kalmadı.
Ya enflasyonun önüne geçin,
ya da milletimizin, enflasyonun altında ezilmesine,
behemehâl bir çare bulun.
Türk milletinin, hiçbir ferdi,
açlık sınırın altında bir yaşam standardını hak etmiyor.
Ayıptır, günahtır…
Aziz milletim;
Bildiğiniz üzere ülkemizde,
yerel seçimler ile genel seçimlerin, dinamikleri arasında,
bazı farklar var.
Yalnız, ben burada sadece,
seçim süreçlerinin, teknik farkından bahsetmiyorum.
Ak Parti iktidarının, ilkesiz siyasetinin oluşturduğu,
bir yaklaşım farkından bahsediyorum.
Kendisine, icraatlarına, memleket için çözümlerine,
ve vizyonuna güvenmeyen Ak Parti;
bugüne kadar, seçim rekabetini sürdürmenin yolunu;
Ya rakiplerine çamur atmakta,
Ya da çamura, bizzat kendisi bulanmakta bulmuştur.
Her türlü ahlaksızlığı mübah gören, bu ilkesiz siyaset anlayışıyla;
Genel seçimlerde, bizi;
Terörle yan yana gelmekle,
Teröre destek vermekle,
ve en nihayetinde, hızlarını alamayıp, teröristlikle suçlarken;
Yerel seçimlerde ise;
Terörden ve teröristlerden,
bizzat kendilerinin medet umduğu,
bir büyük çelişkiye,
bir büyük iki yüzlülüğe, mahkûm olmuşlardır.
Ak Parti’nin, bitmek bilmeyen, bu kısır döngüsünün,
biz zaten en başından beri farkındaydık…
Bu yüzden, geçtiğimiz seçim süreci boyunca biz,
terör üzerinden, iftira atmalarına da, şaşırmamıştık.
Şimdiyse önümüzde, yerel seçimler var.
Yani bu ne demek, biliyor musunuz?
Bize attıkları, ne kadar iftira varsa,
şimdi, hepsini yapmak, kendileri için mübah demek.
Yani;
Cumhur ittifakı için,
“2’nci geleneksel, terörist başından, oy dilenme festivali.”,
başlıyor demek…
Ez cümle;
Artık, Ak Parti iktidarı için, İmralı’nın yolları, taştan demek…
Şimdi biz, böyle söyleyince, kızacaklar.
Ama aslında, bunu biz söylemiyoruz.
Bunu, 2019’da çevirdikleri filmin figüranı ve posta güvercini olan,
sözde akademisyenleri söylüyor.
Biliyorsunuz;
2019 yılında, tekrarlattıkları İstanbul seçimleri öncesinde,
bir oyun sahneye koyulmuştu.
Bu oyunda, akademisyen olduğu iddia edilen,
ancak esasında, kurye olduğu anlaşılan bir kişi,
terör örgütü elebaşından, bir mektup getirmişti.
Bu mektupta, terörist başı,
İstanbul seçimlerinde, tarafsız kalınması çağrısını,
bu şahıs üzerinden yapmıştı.
Bizi, utanmadan, terörle iş birliği yapmakla suçlayanlar ise;
o günlerde, “terörist başına özgürlük” naraları atmaya başlamıştı.
Hatırlayın:
O mektup üzerine;
ne değerlendirmeler, ne yorumlar, ne analizler yapılmıştı…
Ne övgüler dizilmişti…
Hiç beklemediğimiz siyasetçiler,
terörist mektubunda, ne büyük hikmetler bulmuştu…
Utanmasalar, Apo’dan bir Türkiye sevdalısı bile çıkartacaklardı…
Ama olmadı.
Olduramadılar.
Ve çevirdikleri bu kirli dümenin cevabını,
sandıkta, bizzat milletimizden aldılar.
Şimdi de belli ki, aynı mahiyette, yeni oyunlar peşindeler.
Açıktan konuşarak, seçimi kaybettiler.
O nedenle, bu sefer, işi aracılarla çözmeye uğraşıyorlar.
Cumhur İttifakı’nın, pek de gizli olmayan,
gayri resmi ortağına, şimdiden ulaşmaya çalışıyorlar.
Nabız yoklamak için olsa gerek;
ilk önce de, 2019’daki posta güvercinlerini konuşturmuşlar.
Bu arkadaş, 2019 seçimlerindeki rezaleti hatırlatarak, diyor ki;
“Ben kendimi kullandırdım.
Bu kullanılmaksa, benim için şereftir.”
Ve ekliyor:
“Yeni bir İmralı odaklı sürecin başlatılma ihtimali, kuvvetle muhtemeldir.”
Yaaaa…
Ama dahası var:
Ve ne tesadüftür ki;
Bu açıklamanın hemen devamında,
Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta sonu, bir kongre yapıldı.
Terör örgütünün, siyasi şubesinin yaptığı kongrede,
Artık milletçe alıştığımız,
“Acaba terörün siyasi bacağına, bu dönem ne isim versek?” konulu çalışmanın haricinde;
bir de, İmralı için özgürlük haykırışları,
Apo posterleri eşliğinde seslendirildi.
Şimdi, buradan iktidara sormak istiyorum:
Hayırdır muhteremler?
Neyin peşindesiniz?
Yerel seçimler yaklaşınca,
Terörist başıyla olan aşkınızı, tazelemeye mi karar verdiniz?
Yoksa, “yeni anayasa” adı altında,
kamuoyunda propagandasını yürüttüğünüz süreci,
el altından, İmralı’daki katille mi yürütüyorsunuz?
“Milletin çeşitliliği” diyerek,
İmralı’ya selamlarınızı, muhabbetlerinizi mi gönderiyorsunuz?
Belli ki siz unutmuşsunuz.
Ama, ne milletimiz, ne de bizler, unutmadık.
Çözüm süreci diye, teröristin kazdığı hendeği,
görmezden geldiğinizi unutmadık!
Habur’u, Oslo’yu unutmadık!
Maceralarınızın bedelini,
793 şehidimizle, gazilerimizle ödediğimizi unutmadık!
Bu yüzden, İYİ Parti olarak;
Sonda söylenecek sözü, en baştan söyleyelim.
Biz sizin ortaklarınıza da, diğer rakiplerinize de benzemeyiz!
Yaptıklarınızı unutmayız, unutturmayız!
Bugün aslan kesilip, yarın kedi gibi susmayız!
Okullarımıza, üniversitelerimize kadar sıçrayan, terör belasını,
tekrardan bu ülkenin başına, saramayacaksınız.
Meydanlarda konfetili gözyaşları döküp, türküler söylerken,
faşist ilan ettiğiniz, vatansever öğrencilerimizi, ezdiremeyeceksiniz.
Varsın, İmralı’ya gitmek isteyenler, koşa koşa gitsin.
Varsın, terörist başıyla, haşır neşir olmak isteyenler,
doya doya olsun.
Varsın, kuryeler mekik dokusun,
kendilerini kullandırsın.
Herkes emin olsun ki;
Türk Devletini, sözde çözüm sürecindeki gibi,
zafiyete düşürmeye çalışan girişimlere karşı,
artık İYİ Parti var!
Türk Milleti’nin, kırmızı çizgisi olan,
Anayasanın ilk dört ve 66’ncı maddesine,
uzanan ellerin karşısında, İYİ Parti var!
Anayasa tartışmaları üzerinden;
terör örgütüne, terör örgütü yöneticilerine,
iş birlikçilerine ve şakşakçılarına,
alan açma girişimlerine karşı, dimdik duran bir İYİ Parti var!
Değerli dava arkadaşlarım;
Tarihimiz, hem başkalarının, hem de kendimizin,
hakkını ve hukukunu korumak uğruna verdiğimiz,
nice mücadelelerle doludur.
Çünkü adalet, Türk’ün karakteridir.
Çünkü Türk Milleti’nin doğasında,
mağdurun yanında, haksızlığın karşısında,
dimdik durmak vardır.
Hatta bu yüzden, milli mücadele için kurduğumuz,
en önemli teşkilatlarımızdan biri de, Müdafaa-i Hukuk ismini taşır.
Ve Türk Milleti’nin, hukukunu koruma idealimiz,
tarihin hiçbir döneminde değişmemiştir.
Ancak, geçtiğimiz 21 yılda, bu idealimiz,
adım adım, tahrip ediliyor.
“Adalet mülkün temelidir.” düsturunun,
üzerine inşa edilen, devlet geleneğimiz,
gittikçe, daha da yaralanıyor ve yozlaştırılıyor.
Nitekim, bu yozlaşmanın,
artık daha da görünür olduğu, günlerden geçiyoruz.
Biliyorsunuz, geçen hafta,
İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcısı’nın, yazmış olduğu,
bir ihbar dilekçesine, şahit olduk.
Sayın Başsavcı, bu dilekçesinde;
Hepimizin, az çok tahmin ettiği gerçeklerin,
dehşet verici boyutlarını, dile getirdi.
Yargıdaki çürümüşlüğü anlattı.
Para karşılığı alınan kararları anlattı.
Uyuşturucu satıcılarının, nasıl serbest kaldığını anlattı.
Gaspçıların, nasıl, elini kolunu sallayarak gezdiğini anlattı.
Bahis çetelerinin, nasıl ayakta kaldığını anlattı.
Dürüst hakimlere, nasıl baskı yapıldığını anlattı.
Ez cümle;
Ülkemizdeki hukuk sisteminin, nasıl çöktüğünü anlattı.
Konuyla ilgili, soruşturma başlatılmış.
HSK Teftiş Kurulu da, bir müfettiş görevlendirmiş.
Bakalım, sonucu hep beraber göreceğiz.
Yalnız, ortada, böylesine büyük bir rezalet varken;
Sayın Erdoğan yine, sessizliğe bürünmüş vaziyette…
Çünkü, o da, aslında her şeyin farkında.
“Daha adil bir dünya mümkün.” diye kitap yazdırmayı biliyor.
Ama, daha kendi yönettiği ülkede, adaleti sağlayamıyor!
Gittiği ülkelerde, katıldığı toplantılarda,
başka milletler için, adalet istemeyi biliyor.
Ama, kendi ülkesinin çocuklarına, adaleti getiremiyor!
Meydanlardan konuşmaya gelince;
“Adaletin olmadığı bir devlet,
tıpkı temelsiz bina gibi,
eninde sonunda, yıkılıp gitmeye mahkûmdur.” diyor.
Ama, kendi yönettiği devletin, yıkımına seyirci kalıyor!
Çünkü, kendisi de, bal gibi biliyor ki;
Bu çürümüşlüğün sebebi, iktidarın kendisidir!
Bu hukuksuzluğun sebebi, iktidarın kendisidir!
Para uğruna, tüm ilkelerini çiğneyen, bu kirli zihniyet, bizzat kendi eseridir!
Yargıyı, milletimizi koruyan bir zırh olmaktan çıkartıp,
insanlarımızın tepesindeki, sopa hâline getirdiler.
Şimdi de, açtıkları yoldan gidenlerin, ürettiği pisliklerle,
milletimizi baş başa bıraktılar.
Ama, şunu asla unutmayın ki;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde, hiç kimse sahipsiz değildir!
Çünkü Cumhuriyetimiz, hiçbir evladını yalnız bırakmaz!
Biz;
hangi şart ve dönemde olursa olsun;
Filler çoğalsa da,
ebabilden umut kesmeyenleriz!
Firavun azsa da,
Nil’den umut kesmeyenleriz!
Batılın zulmü karşısında,
Hakk’tan umut kesmeyenleriz.
Bugün, meydanı boş bilip, ortalıkta fink atan, sırtlan sürüleri varsa,
Bizim de, bu sırtlanları dağıtacak bozkurtlarımız var!
Bugün, milletin karşısında dikilmiş, düzenin mankurtları varsa;
bizim de, millete özünü hatırlatacak, Hayme Analarımız var.
Bugün, görevini kötüye kullanan, ahlak yoksunları varsa;
Bizim de, görevini namus bilen, haksızlık karşısında susmayan,
vicdanlarımız var!
Kimse merak etmesin;
Şartlar ne olursa olsun, bu milletin hakkını-hukukunu savunacak,
bu çürümüşlüğün hesabını soracak,
onurlu savcılarımız, hakimlerimiz de var!
Türkiye’nin, İYİ ve cesur evlatları;
Türk milleti, tarihin her döneminde,
şartlar, ne kadar ağır olursa olsun,
kendisine boyun eğdirmeye çalışanların karşısında,
dimdik durmayı bilmiştir.
Nice taştan surları, nice sıra dağları, nice demir kapıları,
parçalayıp geçmiştir.
Dayatmalara razı gelmemiş, eğilmemiş, bükülmemiştir.
Çünkü;
İmkânsızları mümkün kılmak,
Yapılamaz denileni başarmak,
Seçeneksizliklerin içerisinden, yepyeni bir yol açmak,
Türk milletinin karakteridir.
Asırlar boyu verdiğimiz, bağımsızlık mücadelemizin özü budur.
“Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!” sözü budur!
“Ya istiklal, ya ölüm!” parolamızın gücü budur!
Zalimin zulmüne de, mücrimin gücüne de,
boyun eğmeyişimizin sebebi, işte budur!
O nedenle;
iki yumruk arasına sıkıştırılmak istenen, Türk milleti;
her zaman ve her şartta, kendisine yeni bir yol açmıştır.
Ve işte, o yeni yol, bugün, İYİ Parti’nin ta kendisidir.
Değerli dava arkadaşlarım;
Biz, bundan tam 6 yıl önce;
İki kutuplu bir siyasi iklimde doğduk.
İki ateş arasında doğduk.
İki cephe arasında doğduk.
Biz, 6 yıl önce, zifiri bir karanlıkta doğduk.
Adaletin olmadığı bir ülkede doğduk.
Umudun kalmadığı bir ülkede doğduk.
Akılsızca yönetilen bir ülkede doğduk.
Kaynakları, ahlaksızca sömürülen bir ülkede doğduk.
Ve biz, 6 yıl önce;
Bu karanlığa güneş olup, geceyi gündüz yapmak için doğduk.
Bundan 6 yıl önce, İYİ Parti’nin kuruluşuyla,
Türkiye’deki, tüm siyasi dengeler değişti.
Ve bazıları, bundan çok korktular.
Daha yeni doğmuş bir İYİ Parti’den korktular.
Ve doğduktan 6 ay sonra,
İYİ Parti’yi, siyasi denklemin dışına atmak istediler.
Bizi, baskın bir seçimle durdurmaya çalıştılar.
Ama, başaramadılar.
İftiralar, dedikodular, yalanlar söylediler.
Ama, milletimizi inandıramadılar.
Hukuku, eğdiler, büktüler.
Ama bize, zincir vuramadılar.
Medyada sansür uyguladılar.
Ama, sesimizi kısamadılar.
Biz doğar doğmaz, tüm güçleriyle, bizi yıldırmaya çalıştılar.
Ama, ne yaparlarsa yapsınlar, yıldıramadılar.
O taarruzdan, sağ çıkamayacağımızı düşündüler.
Sendeleyip düşeceğimizi sandılar.
Çünkü o gün, korktukları neydi biliyor musunuz?
İYİ Parti’nin ayakta kalmasıydı.
Ama çok yanıldılar.
İşte çok şükür, bugün buradayız!
Ve dimdik ayaktayız!
O gün korktukları, İYİ Parti’nin kök salmasıydı.
İşte çok şükür, bugün, on binlerce teşkilat mensubumuz,
ve yarım milyonu aşkın üye kardeşimizle,
Türkiye’nin dört bir yanına, kök saldık.
Biz, her daim, doğru olanı yaptığımız için büyüdük.
Ama gelin görün ki, en çok eleştirilen parti olduk.
Sokaklara çıkmaya korkanlar;
geçmedik sokak bırakmayan, İYİ Parti’yi eleştirdiler.
Yenilgi yenilgi küçülenleri alkışlayanlar;
her geçen gün güçlenen, İYİ Parti’yi eleştirdiler.
Millete rağmen ve millete karşı siyaset yapanlar;
milletin sesi olan, İYİ Parti’yi eleştirdiler.
Onsuz olmaz, şunsuz olmaz dediler;
ama değişimin, İYİ Parti sayesinde olduğunu, unutuverdiler.
Ve bugün geldiğimiz noktada,
yıllardır İYİ Parti’ye iftira atanlar, haksızlık edenler;
hakikatin izinden sapmamız,
ve yanlışa ortak olmamız için çabalıyorlar.
Çünkü;
dün ayakta kalıp, kök salmamızdan korkanlar,
bugün de, en çok,
İYİ Parti’nin, tek başına bir seçenek olmasından korkuyorlar!
Çünkü, 21 yıldır;
Kendi yazdıkları senaryoya, figüranlık yapan bir muhalefete alıştılar.
Çünkü, 21 yıldır;
Kutup siyaseti üzerinden, milleti kendilerine mahkûm etmeye alıştılar.
Çünkü, 21 yıldır;
Arka sokaklara giremeyen, toplumdan kopuk siyasete alıştılar.
Çünkü, 21 yıldır;
Fevkalade konforlu bir kayıkçı siyasetine alıştılar.
Çünkü, 21 yıldır;
Siyasi rantın, statükonun nimetlerine ve rahat koltuklarına fena alıştılar!
Onun için, bugün, İYİ Parti’den korkuyorlar.
Çünkü;
hür ve bağımsız bir muhalefetten korkuyorlar.
Çünkü;
Yan gelip yatmayan, çalışkan bir muhalefetten korkuyorlar.
Çünkü;
Gün geçtikçe kalabalıklaşan, büyüyen bir muhalefetten korkuyorlar.
Ve bu muhalefetin,
kendi alıştıkları, elverişli muhalefetin, yerini almasından korkuyorlar.
Çünkü;
Alışık oldukları muhalefet düzenini, kaybettiklerinde,
iktidarı da kaybedeceklerini, çok ama çok iyi biliyorlar.
Evet.
Geçtiğimiz 6 yılda, iktidarı devralamadık.
Seçimlerden galip çıkamadık.
Ama her seçimden, haklı çıktık.
Zaman kaybettik; ama onurumuzu kaybetmedik.
Zaman kaybettik; ama direncimizi yitirmedik.
Zaman kaybettik; ama inancımızı kaybetmedik.
Geçtiğimiz 6 yıl, bize çok şey öğretti.
Çok dersler aldık.
Büyük acılar çektik.
Büyük haksızlıklar yaşadık.
Büyük fedakarlıklar yaptık.
Ez cümle biz, bu 6 yılda,
üstümüze düşen ne varsa, tereddütsüz yaptık.
Ve bunu da, hep birlikte yaptık.
Değerli dava arkadaşlarım;
İYİ Parti;
Hiçbir namerde muhtaç olmadan,
Hür ve bağımsız olarak doğdu.
Ve kimsenin şüphesi olmasın ki;
hür ve bağımsız olarak yaşamaya devam edecek!
Gerçekleri savunurken, tek başımızaydık!
Milletin sesine kulak verirken, tek başımızaydık!
Hain ilan edilirken, iftiralara maruz kalırken,
medya eliyle, yerden yere vurulurken,
hep tek başımızaydık!
Seçimlerden sonra, hesap günü geldiğinde de,
herkes kayboldu ama;
biz yine, milletimizle baş başaydık!
Bundan sonra da,
Sadece ve sadece, milletimizle baş başa olacağız!
Nitekim;
21 Ekim Cumartesi günü,
Ankara’da, Atatürk Spor Salonu’nda,
İYİ Parti’mizin, 6’ncı yaş gününü kutlayacağız.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılının sevincini,
hep birlikte paylaşacağız.
Aynı zamanda, hür ve müstakil siyaset anlayışımızın,
vizyonunu ortaya koyan,
Demokratik Millî Yükseliş Beyannamemizi,
milletimizin takdirine sunacağız.
Bu vesileyle, sizlerin aracılığıyla;
milletimizin, her bir ferdini,
Bu güzel günde, bizlerle birlikte olmaya davet ediyor;
Hem Cumhuriyetimizin yeni yüzyılının,
Hem İYİ Parti’mizin yeni yaşının,
Hem de, Demokratik Milli Yükseliş Beyannamemizin,
milletimiz ve memleketimiz için, hayırlara vesile olmasını,
Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.
Türkiye’nin iyi ve cesur evlatları;
Bugüne kadar, ne payemiz oldu, ne de sayemiz,
En doğruyu söylemek, hep, tek gayemiz!
Bu yüzden, ilk gün olduğu gibi, bugün de;
ROTAMIZ NET, PUSULAMIZ MİLLET!
Bizi, şan, şöhret, mülk bağlamaz,
Çünkü bizim, milletimiz için sorulacak, hesabımız var!
Bizi, yalan, dolan, iftiralar tutamaz.
Çünkü bizim, milletin hakikatini, herkese gösterme sorumluluğumuz var!
Bizi, yasaklar, engeller, sansürler durduramaz.
Çünkü bizim, milletimize duyduğumuz, sonsuz sevdamız var!
Gökteki güneşi, hakkın sönmez ocağı yapacağız!
Zalime karşı, mukavemet edeceğiz!
Korkuya karşı, cesaretle dikileceğiz!
İstibdata karşı, her daim hürriyet diyeceğiz!
Ve Türk milletinin, Demokratik Millî Yükselişini,
yedi düvele göstereceğiz!
Toplantımızı şereflendirdiniz.
Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun!